Dil Olmadan Düşünce Olabilir miydi?
Zihinlerimizde dahili olarak iletişim kurmak üzere yerleşik bir dil aracı olmaksızın nasıl düşünebileceğimiz ilginç bir felsefi meseledir. Dil olmaksızın iletişim kurmakta ve karmaşık düşünceleri zihnimizde canlandırmakta kesinlikle zorluk çekecek olsak bile, dil olmadan da düşünürüz ve bunu gösterebiliriz.
İzlenimlerin felsefi gösterimlerini ve bunların fikirlerle nasıl ortaya çıkabileceğini dikkate alan birçok filozof olmuştur. Bu filozofların muhtemelen en ünlüsü, altın dağ örneğiyle David Hume’dur. Altının ne olduğunu bilirsiniz, büyük ihtimal görmüşsünüzdür ya da ayrıntılı bir şekilde tanımlandığını duymuşsunuzdur; bir dağın ne olduğunu bilirsiniz (bir dağda hiç bulunmamış olsanız bile). Beyniniz “altın”ı “dağ”la karıştırır ve mevcut olmayan bir zihinsel görüntü ortaya çıkarır.
Renkler Soyut Kavramlardır
Bir renk gibi soyut bir kavram hakkında konuşurken, aynı nitelikleri gördüğümüze dair herhangi bir kesinliği nasıl tespit edebiliriz? Renk körlüğünü belirli renkleri ayırt etme yetersizliği olarak tanımlayabiliriz ama bir rengin nesnel niteliklerini saptamaya ne demeli?
Dil bize mevcut olmayan fikirlerin daha belirgin bir şekilde kavramsallaştırılması için ihtiyaç duyduğumuz aracı verir. Eğer sizden bir sandalyeyi hayal etmeniz istense, basit bir şekilde bir sandalye gösterilmesi yeterlidir. Ama dil fikri belki de daha iyi iletmemizi sağlar. Bir görüntü size sandalyenin ne kadar sıcak ya da tahtanın ne kadar sert olduğunu söyleyebilir mi? Dil tasavvurla tecrübeler arasında bir aracı görevi görür.
Dil soyut fikirleri iletmek için iyi bir yöntemdir ama soyut fikirler sadece soyuttur. Her durumda, bu fikirleri dil olmadan gösteren ve sınıflandıran durumlar formüle edebilirsiniz. Dil olmaksızın sadece iletişim kurmakta sorun yaşarsınız.